D-C Harfleriyle Başlayan Felsefe Kavramları
1-Canlıcılık (Animizm) Nedir?:Canlı ve cansız bütün doğanın ruhlu olduğu ve ruhlarla yönetildiği inancı.
İngiliz antropoloğu Edward Burnett Tylor (1837-1917) tarafından Primitive Culture adlı yapıtında ileri sürülmüştür. Tylor, ruh anlamına gelen La. Anima sözcüğünden türettiği bu deyimle ilkellerin çevrelerindeki hayvan, bitki, ağaç, taş, toprak vb. gibi bütün doğa nesnelerini ve belirtilerini ruhlu saydıkları varsayımını dile getirir. Dilimize ruhçuluk deyimiyle de çevrilmiştir.
2-Canlıözdekçilik Nedir?:Özdeği canlı sayan öğretilerin genel adı.
Antik Çağ Yunan düşüncesinin ilk düşünürleri Thales, Anaksimandros, Anaksimenes, ilkneden olarak düşündükleri Su, apeiron ve psykhe özdeklerini canlı olarak tasarlamışlardı. Bütün bunlar canlıdırlar, çünkü her şey bunlardan türüyor ve oluşuyordu. Daha sonra stoacılar da özdeksel doğayı canlı saydılar. Çağdaş bilim, antikçağ düşünürlerinin bu düşünsel varsayımlarını doğrulamıştır. Canlı olan, devinendir ve doğada devinmeyen hiçbir şey yoktur. İlkin 17. yüzyılda kullanılan canlıözdekçilik deyimi, bütün antikçağ Yunan özdekçilerini dile getirdiği gibi Giordano Bruno'ya Jean-Baptiste Robinet'e kadar yakın çağların birçok özdekçilerini de niteler.
3-Darwincilik (Darwinizm) Nedir?:Doğanın evrimini açıklayan kuram.
Büyük İngiliz bilgini ve düşünürü Charles Darwin (1809-1882) özdeksel doğanın açıklanmasına Einstein ve Pavlov'la birlikte büyük çapta katkıda bulunan, insanlık tarihinin dört büyük bilgininden biridir.
Darwin'in büyük önemi, kendisine gelinceye kadar kurgusal olarak açıklanmaya çalışılmış olan evrim ve dönüşüm anlayışlarını kesin bir bilimselliğe kavuşturmuş olmasıdır.
Darwin'in tanıtladığı gerçek, özetle şudur: insanı da içine alan canlı doğa evrimle oluşmuştur. Bu evrimin itici gücü 'yaşam kavgası' ve bunun sonucu olarak da 'doğal ayıklanma'dır. İnsan da bu süreçte bir hayvan türünden meydana gelmiştir. Darwin'in bir dünya gezisinde elde ettiği bol sayıda bilimsel gözlem sonuçları bu gerçeği açık seçik tanıtlamaktadır. Böylelikle daha önce Lamarck tarafından ileri sürülen 'soyaçekim' ve 'çevreye uyma'yla evrim ve Diderot, Robinet, Charles de Bonnet tarafından ileri sürülen yaşayan türlerin yalından karmaşığa 'dönüşme' yoluyla evrimi varsayımları bilimsel bir kesinlik kazanmıştır.
4-Davranışçılık (Behaviorism) Nedir?:Davranışları inceleyen ruhbilim.
Amerikan ruhbilimcisi John Watson (1878-1958), pozitivizm ve pragmatizmi ruhbilime uygulayarak, ruhbilimin bir davranış'lar bilimi olduğunu ileri sürmüştür. Ona göre ne özdeği algılayan duyu ve ne de düşünceyi gerçekleştiren ruh gözlenemez, ancak kaslar ve salgı bezlerinin gerçekleştirdiği davranış'lar gözlenebilir. Nesnellik ne duymakta ne de düşünmektedir, ancak davranmak'tadır. Pozitivist ve pragmatist görüşe uygun olarak nesnel bir ruhbilim elde etmek istiyorsak (ki bu durumda artık ruhbilim'in ruh'luğu kalmıyor ve behaviourisme oluyor) içsel değerler olan duyguları ve düşünceleri değil, dışsal değerler olan davranış'ları incelemeliyiz. Daha açık bir deyişle, insanların ne duydukları ve ne düşündükleri önemli değil, ne yaptıkları önemlidir. Bu konuda yaptığımız incelemeler bize gösterecektir ki insan davranışıyla hayvan davranışları arasında bir aşama ayrılığı yoktur. Örneğin bir tehlikeden insan da kaçar, hayvan da kaçar.
5-Değer Felsefesi Nedir?:Felsefeyi bir değerler bilimi sayan görüş.
Alman metafizikçisi Wilhelm Windelband (1848-1915)'a göre felsefe bir değer felsefesidir. Windelband'a göre tarihsel olaylar yasalaştırılamaz, ancak değerlendirilebilir.
Bu değerlendirme de ancak insana göre olur. Tarih felsefesinde daima insansal değerler söz konusudur. Her yeni çağ, bir önceki çağın değerlerinden kurtulmak için yapılan bir mücadeledir, demek ki insansal yaşam sürekli bir değerler mücadelesi yaşamıdır. İzleyicisi Heinrich Rickert (1863-1936) de Windelband'ın bu görüşüne katılmaktadır.
6-Değişim Nedir?:Devinimsel değişmedir.
Aristoteles bu terimi, karşılıklı iki durumda birinden öbürüne geçme, anlamında kullanmıştır. Aristoteles’e göre üç türlü değişim vardır: Yokluktan varlığa geçerek (doğum), varlıktan yokluğa geçerek (ölüm), varlıktan varlığa geçerek (devim). Skolastikler bu devimi mekanik bir anlayışla yorumlamışlardır, onlara göre yeri değişenin kendisi değişmez (devim sadece yer değişikliğidir, nitelik değişikliği olmaz N.), bir taş atılarak bir cam kırılabilir ama taş ve cam olarak kalırlar.
7-Descartescilik (Dekartçılık) Nedir?:Fransız düşünürü Descartes'ın felsefesi.
Fransız düşünürü Rene Descartes, düşünsel felsefenin büyük çapta aşamacılarından biridir. Antik Çağ Yunan şüpheciliğinden yüzyıllarca sonra şüpheciliği temel bir yöntem olarak kullanmış ve bunu analitik geometri adı verilen matematiksel bir kesinlikle uygulamaya çalışarak yepyeni doğru'lara varmayı denemiştir.
8-Demiourgos Nedir?:Düzenleyici Tanrı.
Antik Çağ Yunan düşünürü Platon'a göre iyi idea'sı, düzenleyici bir Tanrı'dır. Yaratmış değil, biçim vermiştir. Antik Çağ Yunanlılarında yaratma düşüncesi yoktur; bir sanatçı, bir mimar gibi yapma, düzenleme, biçimlendirme anlayışı vardır. Bu anlayışa göre dünya yoktan var edilmemiş, idea'lar gibi ilksiz ve sonsuz olan biçimsiz özdek düzenlenip biçimlendirilerek meydana getirilmiştir. Platon'a göre bu biçimlendirmede örneklik eden idea'lardır, evrendeki bütün varlıklar bu ideal ilk örnek (Fr. Archetype)'lerine uygun olarak özdeği biçimlendirme yoluyla yapılmışlardır. Bu terim Plotinos'ca evren ruhu, gnostiklerce ikinci Tanrı ve Hegel'ce düşünce süreci anlamında kullanılmıştır. Dilimize epitken deyimiyle çevrilmiştir.
|
9-Deney Nedir?:Bilgi edinmek için yapılan uygulama.İnsanın dış dünya üstündeki pratiğini dile getirir, eytişimsel felsefede toplumsal pratiğin toplamı olarak tanımlanır. Metafizikte dünyanın duyularla elde edilen yansısı'dır. İnsan düşüncesinden bağımsız olan nesnel gerçeklik, eş deyişle dış dünya, deneyin konusudur. Deney, düşünce düzeyinde tamamlanır. Deney, insansal bir işlemdir, insandan başka hiçbir hayvan deney yapamaz; demek ki deney, sadece kılgısal bir işlem değil, aynı zamanda düşünsel bir işlemdir. Klasik felsefe, deneyi, dış dünyanın pasif algılanışı olarak ele almıştı. Oysa deney, insanın aktif bir faaliyetidir. Bu aktiflik yöntemsizse ona görgü, yöntemliyse ona deneyim denir. Örneğin doğada bir maddenin ısıyla genişlediğini gözlemlersek bu bir görgüdür, laboratuarda mâdenin ısıyla genişleyip genişlemediğini anlamak için onu biz ısıtırsak bu bir deneyimdir.
|
10-Deneyüstü Nedir?:Deneyle elde edilemeyen.
Bu terimi ilkin 12. yüzyılda skolastikler öteye geçme anlamını dile getiren La. Transcendere sözcüğünden türetmişler ve ulamlar üstü (La. Transcendentalia) anlamında kullanmışlardır. Bu deyimle varlık, gerçek, birlik gibi sanların duyulur üstü ve ancak deneyden önce sezgiyle bilinen özellikler olduğunu dile getiriyorlardı. Bununla da ulamlar üstü olan özelliklerin Aristoteles'in ulamlarıyla açıklanamayacağını anlatıyorlardı. Bu anlamda deneyüstü (Fr. Transcendental) deyimi, aşkın (Fr. Transcendent) deyimiyle anlamdaştır. Bu anlam, Alman düşünürü Immanuel Kant tarafından eleştirilmiştir.
|
11-Devim (Hareket) Nedir?:Devimi varsaymak zorunluluğu ortaya çıkınca, bir ilk devindirici aramak zorunluluğu baş göstermiştir. Bu ilk fiskeyi vurana Anaxagoras nous, Aristoteles devinmeyen devindirici adını vermişlerdir. Daha sonra buna Tanrı denecektir. Antik Çağ'ın ilk düşüncelerinden 19. yüzyıla kadar devim, bir 'yer değiştirme'den ibaret sayılmıştır. Bu anlayışa göre cisimler birbirlerini bilardo topları gibi çarpma yoluyla devindirmektedirler. İlk fiske vurulduktan sonra bu bilardo oyunu sürüp gitmiştir. Yunan atomculuğuyla başlayan ve en yüksek felsefe olgunluğuna Dekartçılıkta bulan bu anlayışın bilimcisi Newton'dur. Bu devim anlayışı, mekanik bir devim anlayışıdır ve metafiziğin de bir hayli işine yaramıştır. Çünkü bu yer değiştirme deviminde, yeri değişenin kendisi değişmez. Gelişme yoktur, her şey nasıl yaratıldıysa öyle kalmaktadır.
12-Dirimselcilik Nedir?:Yaşamın dirimsel bir ilkeden doğduğunu ileri süren öğretilerin genel adı.
Canlıcılık, mekanikçilik, ruhçuluk, kaba özdekçilik karşıtıdır. Bu anlayışta olanlar, yaşamın, ne ruhsal ne de fizikoşimik bir başlangıca indirgenemeyeceğini ileri sürerler; onlara göre yaşam, bambaşka bir güçten, kendine özgü bir dirim ilkesi'nden meydana gelmiştir. Canlıcılık ve ruhçuluk canlılık olayını ruh'un ürünü sayar, mekanikçilik onu manivela vb. gibi makine yasalarıyla açıklar (örneğin kalp bir tulumba, göz optik bir aleti mide bir kimya laboratuarıdır), kaba özdekçilik onu fizikoşimik olaylara indirger. Dirimselcilik, bütün bunlara karşı olarak yaşamın nedenini çeşitli dirimsel ilke'lere bağlar. Dirimselcilere göre hiçbir mekine doğurmaz, canlılıksa doğurucudur; hiçbir makine kendi kendini onarmaz, canlılıksa kırılanı, bozulanı onarır; bir mekine ayrı ayrı birer bütün olan parçalardan kuruludur, canlılıksa birbirinden ayrılamayan bir bütünlüktür. Öyleyse canlılık olayı ya da yaşam, nedenini kendisinden alan bambaşka bir ilkenin ürünüdür. Buna platon gibi idea, Aristoteles gibi entelekheia, Max Scheler gibi geist, Henri Bergson gibi elan vital, kimi bitkibilimciler gibi dominant denebilir.
13-Dirimsel İlke Nedir?:Dirimi gerçekleştiren ilke.
Dirimselciler; karbon, hidrojen, oksijen, azot ve fosforun bu dirimsel ilke'nin etkisiyle birleşip canlı özdeği meydana getirdiğine inanıyorlardı. Ne olduğunu kendilerinin de bilmedikleri ve söyleyemedikleri bu dirimsel ilke inancı, 1828 yılında kimyacı F. Wöhler'in inorganik maddelerden organik bir madde (üre) yapmasıyla temelinden yıkılmıştır.
14-Doğa Nedir?:Bilincin dışında kendiliğinden varolanların tümü.
|
İnsanı çevreleyen ilksiz ve sonsuz bütünlüğü dile getirir. Antik Çağ Yunan felsefesinde 'physis' deyimiyle dile getirildi. Bilim ve felsefe onu gözlemek ve onun üstüne düşünmekle başlamıştır. Evrendeki, bilinçli insanı da kapsayan, her şey onun ürünüdür ve ondan oluşmuştur. Örneğin bir elma, elma ağacının ürünü değil, evrimsel gelişimi içinde bütün bir doğanın ürünüdür. Sürekli devim ve bundan ötürü de sürekli değişim içinde bulunan doğa sonsuz biçimlerde belirir. Özdeksel yapıdadır. Felsefenin temel sorunu, onu insan bilincinden bağımsız sayıp saymamakla başlamıştır. özdekçi anlayış doğanın insan bilincinden bağımsız olarak varlığını ileri sürer.
15-Doğalcılık Nedir?:Her olayı doğa yasalarına indirgeyen görüş.
|
Doğalcılık felsefede, bilimde ve sanatta her açıklamayı doğa yasalarına indirgeyerek yapar. Örneğin toplumsal gelişmeyi doğa yasalarıyla açıklamaya çalışır, romanın ve oyunun toplumsal yapısına yaşambilimsel (biyolojik) etmenleri temel alır, törebilimde iyi kavramını haz kavramına indirger. Özetle her alanda her şeyi doğayla açıklamaya çalışır. Dayandığı temel olguculuktur, bundan ötürü de bilimsel göründüğü halde olguculuğun bütün yanılgılarını taşır. Mekanik indirgenebilirlik ilkesini kullanır. Oysa üst olan alt olana, örneğin toplumsal yasalar yaşambilimsel yasalara indirgenemez. Doğalcılık özellikle toplumbilim, insanbilim, törebilim ve sanatta gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. İnsanbilimde insanı basit bir doğa varlığına, sanatta estetiği sadece doğa kopyacılığına indirgemiştir. Bununla beraber metafiziğe karşı çıktığı durumlarda ilerici bir rol oynamıştır.
16-Doğaüstü Nedir?:Doğanın dışında olan ve onun yasalarına uymayan.
Doğadan olmayan bütün tasarımlar "doğaüstü"dür. Başta Tanrı tasarımı olmak üzere melekler, şeytanlar, cesetlerden ayrılmış ruhlar vb. böylesine tasarımlardır.
17-Doluluk (Uzay Boş mu Dolu mu) Nedir?:Özdekle kaplı uzay.
|
Evrende boş mekan olup olmadığı tartışması Antik Çağ Yunan felsefesinden beri süregelmiştir. Atomcular, Epikuros ve Lucretius, atomların devinebilmeleri için bir boşluk bulunmasının zorunlu olduğu kanısındaydılar. Buna karşı, örneğin Fransız düşünürü Descartes'e göre boş mekân yoktur. Çünkü mekan ve madde aynı şeydirler, mekan, maddenin yer kaplama'sıdır. Bunun içindir ki boş mekan olamaz, çünkü bu bir madde olmadan mekan olması demektir ki mümkün değildir. Mekân, baştan aşağı maddeyle dolu'dur. Descartes, bu durumda, devimin nasıl gerçekleşebileceğini de şöyle açıklamaktadır: Mekân maddesi sıvıdır ve sürekli olarak akmaktadır. Katı cisimler, kendiliklerinden devinmezler, bu sıvının akışıyla yer değiştirirler. Daha açık bir deyişle, katı doluluk sıvı doluluğun içine yerleştirilmiş ve devim katı doluluğun sıvı dolulukta yüzmesinden ibarettir.
18-Dönüşümcülük Nedir?:On dokuzuncu yüzyıla gelinceye kadar oluşma konusundaki genel düşünce yaratımcılık ve saptanımcılık'tan yanaydı, türlerin nasıl yaratıldılarsa hep öyle kaldıklarına ve bundan sonra da öyle kalacaklarına inanılıyordu.
|
19-Duyum Nedir?:Duyularla araçsız olarak gerçekleştirilmiş bilinç olgusu.İzlenimle algı arasında bulunan bir bilinç olgusudur, her ikisiyle de karıştırılmamalıdır. İzlenim duyumdan önce (izlenim de göz duyumuyla gözleme yoluyla yapılıyor) ve algı duyumdan sonra gerçekleşir. Duygu teriminden de titizlikle ayrılmalıdır; duygu bir tasarımın, duyum bir etkinin sonucudur. Örneğin sevinç bir duygu, açlıksa bir duyumdur. Bu bakımdan şiirsel tasarımlar dışında duygunun insan bedeninde belli bir yeri yoktur ama duyumun belli bir yeri vardır; insanın karşı acıkır ama sevinen belli bir yeri değildir. Duyum terimi Türk Dil Kurumunun Toplumbilim Terimleri Sözlüğü’nde "nesnel çevrenin insanın duyu örgenleri üzerindeki etkisinin yalın sonucu" ve Ruhbilim Terimleri Sözlüğü'nde "duyu örgenlerimiz yoluyla beden alanı ya da dış çevreden toplanan uyarıcı" olarak tanımlanmıştır.
20-Deizm (Yaratanclık): Tanrı’nın evreni kendi yasalarına göre işleyen bir düzen olarak yarattığını savunan düşünce. Ancak yaratan ve düzeni kuran Tanrı’nın evreni kendi başına bıraktığını kabul eder. Bu yüzden deizm dinsel dogma ve ilkelerin varlığını kabul etmez.
21-Diyalektik: Akıl yürütme yoluyla araştırma ve doğrulara ulaşmaktır. Bir tez veya görüşü, onun mantıksal sonuçlarını incelemek yoluyla çürütme yöntemi veya gerçeklik ile gerçekliğin çelişmelerini incelemeye, aşmaya yarayan yolları arayan, akıl yürütme yöntemidir. Hegel, çağdaş diyalektiğin kurucusudur. Dönemindeki diyalektiği tümüyle etkilemiştir. Ona göre her şey kendi zıttıyla gelir. Her şey kendiyle çatışır. Hegel bunları belirlemeye çalışır. Düşünceyi maddenin özü kabul eder. Marx, Engels’le birlikte Hegel’in eytişimsel gelişme düşüncesini ilke olarak alıp, bunu, kendi deyişle, “başaşağı” ederek kendi diyalektiğini geliştirmiştir. (Diyalektik Materyalizm)
Kaynakça:
Yorumlar
Yorum Gönder